Medine’nin Bakī‘ veya Bakīu’l-garkad adı verilen bu mezarlığı, şehrin güneydoğusunda Mescid-i Nebevî’nin yakınında, Kanûnî Sultan Süleyman devrinde yapılmış ve günümüzde yıkılmış olan kale duvarlarının dışında bulunmaktadır. Eskiden buraya Bakī‘ kapısından geçilirken bugün Mescid-i Nebevî ile arasında bina kalmamıştır. Hz. Peygamber tarafından mezarlık olarak kullanılmasına karar verilmeden önce Bakı‘ “garkad” adı verilen bir tür çalılıkla kaplı bir yerdi. Resûl-i Ekrem ashabından vefat edenlerin defnedilmesi için bir yer arayarak Bakı‘ mevkiini mezarlık olarak kararlaştırdı. Türkler arasında daha çok Cennetü’l-bakī‘ adıyla meşhur olan bu mezarlığa muhacirlerden ilk defnedilen Osman b. Maz‘ûn’dur. Hz. Peygamber onun baş ve ayak uçlarına kendi getirdiği iki taşı koydu; sonra da, “Bu âhirete ilk gidenimizdir” diyerek buraya Revhâ adını verdi. Daha sonra vefat eden bir kimsenin nereye defnedileceği sorulduğu zaman Hz. Peygamber, “Âhirete ilk gidenimiz olan Osman b. Maz‘ûn’un yanına” buyururdu. Ensardan Bakı‘a ilk defnedilen ise Es‘ad b. Zürâre’dir. Hz. Peygamber, oğlu İbrâhim vefat edince aynı yere defnedilmesini emretti; kabrinin üstüne su döktü ve buraya Zevrâ adını verdi. Bunun üzerine Medine’deki her kabile Cennetü’l-bakī‘da kendileri için bir yer ayırdılar. Hz. Peygamber’in kızlarından Rukıyye ve Zeyneb de buraya defnedildiler; sonradan Hz. Fâtıma ile oğlu Hz. Hasan da Bakı‘a gömüldüler. Kerbelâ’da şehid edildikten sonra Dımaşk’a götürülen Hz. Hüseyin’in başı Yezîd tarafından Medine’ye gönderilince annesinin yanına defnedildi (İbn Sa‘d, V, 238). Hz. Peygamber’in amcası Abbas ile halası Safiyye bint Abdülmuttalib ve bazı torunları da burada yatmaktadır. Bakı‘a defnedilenler arasında, Hz. Peygamber’in “benim ikinci annem” dediği Hz. Ali’nin annesi Fâtıma bint Esed ile süt annesi Halîme, Resûl-i Ekrem’in zevcelerinden başta Hz. Âişe olmak üzere Hafsa, Ümmü Seleme, Zeyneb bint Huzeyme, Zeyneb bint Cahş, Safiyye, Reyhâne ve Mâriye bulunmaktadır. Cennetü’l-bakī‘a birçok sahâbî yanında Ehl-i beyt’in ileri gelenleri, tâbiîn neslinden birçok kimse defnedilmiştir. Sahâbîlerden ise Halife Hz. Osman, Abdurrahman b. Avf, Sa‘d b. Ebû Vakkās, Abdullah b. Mes‘ûd, Suheyb b. Sinân ve Ebû Hüreyre zikredilebilir. Hz. Âişe’nin rivayetine göre Resûlullah zaman zaman Cennetü’l-bakī‘a gider ve orada medfun bulunanlara dua ederdi. Bazı cenaze namazlarını burada kıldırırdı. Habeşistan hükümdarı Ashame’nin gıyabî cenaze namazını da Bakı‘da kıldırmıştı. Bazan ordularını buradan sefere uğurlardı.
Devamını Oku
İslam'ın ilk zamanlarında kılınan namazlar için kıble olarak Kudüs'teki Mescid-i Aksa kabul ediliyordu. Hicret'ten 18 ay sonra (Berat Kandili'ne denk gelen günde) Hz. Muhammed'in (SAV) ikindi namazının farzını kıldırdığı sırada kıblenin Mescid-i Haram (Kabe) olmasına dair ayetin indiği mescit burasıdır. Namazın ilk iki rekatı Mescid-i Aksa'ya doğru, son iki rekatı ise Kabe-i Muazzama'ya doğru kılınmıştır. Bu nedenle Kıbleteyn Mescidi yani İki Kıbleli Mescit adını alan yapı, hac görevini yerine getiren Müslümanların ziyaret edip namaz kıldıkları kutsal mekanlardan biridir.
Devamını Oku
İlk muhacirler, Resûl-i Ekrem daha Medine’ye gelmeden Kubâ’da Amr b. Avf oğullarına ait bir hurma kurutma yerini mescid haline getirmişlerdi. Ebû Huzeyfe’nin âzatlısı Sâlim burada bir grup muhacire Kudüs’e yönelerek namaz kıldırıyordu. Resûlullah Kubâ’ya ulaşınca burayı genişleterek Kubâ Mescidi’ni bina etti (İbn Sa‘d, III, 87; IV, 311). Sâlim’in imamlık yaptığı kişiler arasında Hz. Ebû Bekir, Ömer, Ebû Seleme el-Mahzûmî, Zeyd ve Âmir b. Rebîa’nın da sayılması (Buhârî, “Aḥkâm”, 25), Hz. Peygamber ve Ebû Bekir’in burada kaldığı süre içinde veya bir süre daha onun bu göreve devam etmiş olduğunu göstermektedir. Mescid-i Benî Amr b. Avf olarak da anılan (Müsned, II, 10; İbn Şebbe, I, 41) Mescid-i Kubâ’nın arsasının kabilenin ileri gelenlerinden Külsûm b. Hidm’e ait olduğu ve Külsûm’ün arsayı mescid yapılması için bağışladığı rivayet edilir. Diğer bir rivayete göre ise mescidin arsası Leyya adında bir kadına ait harman yeriydi. Resûl-i Ekrem’i arsaya kıble yönünde bitişik evinde misafir eden kabilenin ileri gelenlerinden Sa‘d b. Hayseme burada mescid yapılmasına öncülük etmiş olmalıdır. Çünkü rivayette mescid ona izâfe edilmektedir. Öte yandan münafıklar, “Leyya’nın merkebini bağladığı yerde mi secde edeceğiz?” diyerek bunu Dırâr Mescidi’ni yapmak için bahane saydılar (İbn Şebbe, I, 54-55). Taberânî’nin bir rivayetine göre Kubâlılar, Resûlullah’tan bir mescid yapmasını talep edince Hz. Peygamber orada bulunan sahâbeden birinin devesine binmesini istemiş, önce Hz. Ebû Bekir binmiş, deve kalkmamış, ardından Hz. Ömer binince deve yine kalkmamış, bu sırada Kubâ’ya ulaşmış olan Hz. Ali binince deve kalkıp yürümüş, Resûl-i Ekrem, Hz. Ali’ye devenin yularını serbest bırakmasını söylemiş ve mescidin onun etrafında dolaştığı arsaya yapılmasını istemiştir (el-Muʿcemü’l-kebîr, II, 246). Mescidin ortalarına isabet eden bir mekân daha sonraları “mebrekü’n-nâka” (devenin çöktüğü yer) olarak anılmıştır (Semhûdî, II, 23). Buhârî’nin (“Menâḳıbü’l-enṣâr”, 45) bir rivayetine göre Hz. Peygamber Kubâ’da on geceden fazla kalmış ve Mescid-i Kubâ bu sırada yapılmıştır. Bu rivavet, İbn Sa‘d’ın Resûlullah’ın Kubâ’da on dört gece kaldığına dair rivayetine (eṭ-Ṭabaḳāt, I, 235) uygundur. Resûl-i Ekrem’in burada dört gün gibi çok kısa bir süre kaldığına dair rivayetler de vardır.
Devamını Oku
Mescid-i Nebevi ya da diğer adı ile Mescid-i Nebi, Hz. Muhammed'in Hicret'ten sonra ashabı ile birlikte inşa ettiği ve namaz kıldırdığı yapıdır. Peygamber Efendimizin kabr-i şerifinin de yer aldığı mescit sonraki dönemlerde halifeler tarafından genişletilmiş ve bakımı yapılmış. Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer'in kabirleri de burada bulunuyor. Peygamber Efendimiz bir hadis-i şerifinde; "Mescidimde kılınan bir vakit namaz, Mescid-i Haram hariç başka mescitlerde kılınan bin namazdan hayırlıdır" buyuruyor.
Devamını Oku
Mescid-i Nebevi içerisinde bulunan Hücre-i Saadet ile Minber arasında kalan kısma verilen isimdir. 22 m uzunluğunda, 15 m genişliğinde olan bu alan hadislerde "Cennet Bahçesi" olarak adlandırılır. Günümüzde bu alan Mescid-i Nebevi'nin diğer tüm halılarından ayrı olarak yeşil halılarla belirlenmiştir.
Devamını Oku
Uhud dağı Medine’nin kuzeyinde Mescid-i Nebevî’ye yaklaşık 5 km. mesafededir. Bölgedeki dağ silsilelerinden ayrı ve tek başına bulunduğu için bu adı aldığı anlaşılmaktadır. 8 km. uzunluğundaki dağın yüksekliği 720 metredir. Günümüzde doğuda Medine Havaalanı yolu, batıda Tarîkuluyûn ile çevrilmiş olup gelişen şehre bitişmiştir. Medine’den bakıldığında koyu kırmızı bir görünüm arzeden Uhud dağı bitki örtüsü bakımından son derece fakirdir. Hz. Peygamber çeşitli vesilelerle Uhud’dan söz etmiş, “Uhud bizi sever, biz de Uhud’u severiz” demiştir (Buhârî, “Meġāzî”, 27; Müslim, “Ḥac”, 503-504). Bir defasında Ebû Zer el-Gıfârî ile birlikte Harre mevkiinde yürürken Uhud dağına bakmış ve, “Ey Ebû Zer! Şu Uhud dağı kadar altınım olsa üç gün sonra borçlarım için ayırdıklarım hariç elimde tek dinar dahi bırakmadan hepsini infak ederdim” buyurmuştur (Müslim, “Zekât”, 32). Resûl-i Ekrem Hz. Ebû Bekir, Ömer ve Osman ile birlikte Uhud dağına çıktığı bir sırada dağ sallanınca “Ey Uhud, sakin ol! Senin üzerinde bir peygamber, bir sıddîk ve iki şehid var” demiştir (Buhârî, “Aṣḥâbü’n-nebî”, 5; Tirmizî, “Menâḳıb”, 18; Müsned, III, 112). Hicretin 2. yılında (624) müslümanlarla Mekkeli müşrikler arasında cereyan eden Bedir Gazvesi’nde ağır bir yenilgiye uğrayan müşrikler intikam almak için hazırlık yapmaya başladılar. Yahudi Benî Kaynukā‘ kabilesinin, ihaneti yüzünden Medine’den sürülmesi diğer Medine yahudilerinin de müslümanlara kin beslemesine sebep oldu. Yahudi liderlerinden Kâ‘b b. Eşref, Bedir yenilgisinden duyduğu üzüntüyü belirtmek için Mekke’ye gidip Mekkeliler’i müslümanlardan intikam almaya teşvik etti ve kendilerine yardım vaadinde bulundu. Bedir’de müslümanların hücumundan kurtulan Ebû Süfyân idaresindeki kervan Mekke’ye ulaşınca mal sahipleri bütün kârlarını savaş için harcamaya karar verdiler. Amr b. Âs ve Resûlullah’ın Bedir’de fidye almadan serbest bıraktığı şair Ebû Azze el-Cumahî’nin de aralarında bulunduğu dört kişilik bir heyet Mekke çevresindeki kabilelerden asker toplamak amacıyla görevlendirildi. Yıl boyunca yapılan hazırlıklar sonucunda 2000’i ücretli toplam 3000 kişilik bir ordu teşkil edildi. Ebû Süfyân kumandasındaki orduda 700 zırhlı, 200 atlı asker ve 3000 deve vardı. Kocalarını teşvik etmek ve onların yanında savaşmak üzere kadınlardan da orduya katılanlar oldu. Hz. Peygamber’in amcası Abbas bu hazırlıkları Mekke’den Gıfâr kabilesine mensup bir bedevi aracılığıyla Resûl-i Ekrem’e ulaştırdı. Huzâa kabilesinden Amr b. Sâlim de birkaç arkadaşıyla Medine’ye gelip Kureyş ordusu hakkında Resûlullah’a bilgi verdi. 25 Ramazan’da Mekke’den hareket eden Kureyş ordusu 5 Şevval’de Zülhuleyfe’ye ulaştı, Akīk vadisini takip ederek Medine’nin kuzeyindeki Zegābe mevkiinde konakladı. Burası develerin ve atların otlak ve su ihtiyacını karşılamaya elverişli bir yerdi.
Devamını Oku
Yedi Mescitler ( Mescid-i Seb'a) Mekkeli müşrikler ile yapılan Hendek Savaşı'nın gerçekleştiği yerde bulunan mescitlerin olduğu bölgeye verilen isimdir. Peygamber Efendimizin savaş döneminde kendisinin ve sahabinin çadırlarının kurulduğu, namaz kılınıp duaların edildiği noktalar üzerine; Hz. Selman, Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz.Sa'd b. Muaz adına yapılmış mescitler burada bulunuyor.
Devamını Oku
Yürüyüş ile gerçekleştirilecek bir tur ile misafirlerimiz; Mescid-i Ebubekir, Mescid-i Ömer, Mescid-i Osman, Mescid-i Ali, Gamame Mecidi, Hicaz Demir Yolu gibi Mescid-i Nebevi çevresindeki kutsal mekanları da ziyaret edebilecektir.
Devamını Oku